Mezhepler

Nobody
5 min readJan 24, 2022

--

MEZHEPLER Mezheb (özgün şekli B harfi ile) gidilen yol, tarz, tavır, yorum, tutum anlamlarındaki “ze — hab” kökünden bir sözcük olup “din konusunda oluşmuş yorum ekolü” demektir. Bilim ve hukuk hayatında bu yorum ekollerine “doktrin” veya “literatür” denmektedir. Yani mezhep beşerî bir kurumdur; bir bilim ve düşün kurumudur. Yorumu kim getirmişse mezhep onun malıdır ve onu bağlar. Elbette ki bilim ve düşünce adına birilerini izlemek isteyenler de bu yorumların birini veya birkaçını izleyebilirler.

Mezhep konusunda şu üç noktanın bilinmesi son derece önemlidir:

Birincisi: Mezhep din değildir, kutsal değildir; din bilimleriyle uğraşan bilim adamlarının kişisel yorumlarıdır. Bu yorumlar, onları üretenlerin hayatlarında bile birçok kez değişebilmiştir. Çünkü bilim adamı da hata eder; sonra bu hatasının farkına vardığında onu düzeltir, yerine yeni bir yorum veya tespit koyar. Bu, bir bilim adamının yetersizliğine değil, yenileşmeye, gelişmeye açık olduğuna kanıttır; bilim adına bir onurdur.

ikincisi: Bir toplumda bilim ve düşün faaliyeti ne kadar zengin ve canlı ise o toplumda mezhep faaliyeti ve sayısı da o ölçüde zengindir. Çünkü bilen ve düşünen insanların çokluğu, daha çok yorumun doğmasıyla eşanlamlıdır. Daha çok yorum, daha çok mezhep demektir . İslam’ın yaratıcı bilim ve düşünce devri olan ilk üç asırda yüzlerce mezhep vücut bulmuştu. Bu bir bereket ve gelişme göstergesidir. Ne zaman ki bilim ve düşün faaliyeti durakladı, herkes kendisi ve bilim adına değil, Allah’ın avukatı gibi Kur’an ve Peygamber adına hüküm vermeye başladı; halk da kendisine benimsetilen yorumları dokunulmaz kılıp kutsallaştırdı. Yeni yorumlar üretimi durduğu için eski mezhepler din olmaya başladı.

üçüncüsü: Mezhep yorumları içinden herkes istediğini seçebilmelidir. Bu seçim engellenip “Sadece bir kişinin yorumunu esas alabilirsiniz” dendiği anda mezhep dinleştirilmiş ve ikinci bir din yaratılmış olur. Bu, tartışmasız ve tevilsiz putperestliktir. Bir insan, sadece filan veya falan mezhebin İslam’ı temsil ettiğini söylerse dinden çıkar. Çünkü böyle bir söylem, Allah’ın dinine karşı yeni bir din ortaya sürmenin ta kendisidir. Mezhebin yorumunu almakla, o yorumu din yapmak tamamen ayrı şeylerdir.

BİD’ATLAR, HURAFELER

  • Mezheplerin dini tamamladıklarını sanmak veya savunmak:

Mâide 3. ayete açıkça aykırı olan bu anlayış ulûhiyete bir hakaret ve sonuç olarak da şirktir. Allah’ın: “Bugün mükemmel hale getirdim, tamamladım…” (Mâide, 3) dediği bir din ancak anlaşılmak için incelenir, eksiklerini tamamlamak veya kemale erdirmek için değil. İslam dünyasının asırlardır süren mezhep anlayışı ikinci yolu seçmiş ve mezhepleri dini tamamlayan birer faaliyet olarak görmüştür. Bunun içindir ki, bu anlayış mezhep kabullerini tıpkı Kur’an ayetleri gibi, hatta onlardan -hâşâ- önce dokunulmaz kılıyor.

Mezhep kabullerine uymayan ayetleri tevil eden veya mensuh (hükümden düşmüş) sayan ekoller ve fakıhlar vardır. Ubeydullah el-Kerhî (ölm. 340/951) denen “mezhepperest “ Hanefî fakıhı bunların tipik örneklerinden biridir. Sözlerinden buram buram şirk tüten bu adama göre, mezhebin kabullerine uymayan ayetler ve hadisler ya tevil edilir yahut da mensûh (hükümden düşmüş) sayılır. Aynen şöyle diyor: “Mezhebimizin hükümlerine uymayan her ayet ya tevil edilmiştir yahut da mensuhtur. Her hadis de böyledir.” (bk. Kerhî’nin er-Risâle’sinden naklen Hayreddin Karaman; İslam Hukuk Tarihi, 251)

Kerhî’nin çıkardığı bu kerih kokuya göre, mezhebin kabulleriyle ayet ve hadis arasında çelişme ve çatışma çıktığında mezhebi Allah’a ve Peygamber’e uydurmaya kalkmayacağız, Allah’ı ve Peygamber’i mezhebe uyduracağız.

Ne diyelim, Kerhî’nin hesabı Allah’a kalmıştır. Kerhî gibilerin açtığı çığır yüzündendir ki mezheper dinleştirildi ve giderek tefrika (bölünme, parçalanma, bölücülük) şirkinin birer aracı haline getirildi.

  • “Hak mezhep” deyimini kullanarak Allah’a ait bir sıfatı insana vermek:

Mezhepperestliğin en yıkıcı söylemlerinden biri de bazı mezhepler için “hak mezhep” nitelemesi yapılmasıdır. Bu söylemde iki İslamdışılık yan yanadır. Birincisi, “hak“ sıfatının beşerî bir kurum olan mezhep için kullanılması, ikincisi, belli bir grubun benimsediği yorumların dinin ve gerçeğin biricik temsilcisi gibi gösterilmesi…

Kur’an’ın açık beyanlarına göre, Hak, Allah’tan gelir; bunda asla kuşkuya düşülmemelidir. (bk. Bakara, 147; Âli İmran, 60) Peygamberler bile hakkın kendisi değil, sadece tebliğcisi olabilirler. Hak sıfatı yalnız Allah’a verilebilir, (bk. Yûnus, 32)

Şu halde, aynı zamanda Allah’ın isim-sıfatlarından biri olan hak sözcüğünü beşerî kurumlar olan mezheplere sıfat yapmak açık bir bühtan ve sapıklıktır. Ve şu halde “hak mezhep” tâbiri küfürdür; kullananların tövbe etmeleri gerekir.

  • Mezheplerin sayısını dondurmak, örneğin dört. mezhebi geçerli sayıp ötekileri dışlamak:

Bu da açık bir bühtandır, bir insanlık suçudur. İslam ümmetinin düşünen benliklerince üretilmiş bilgi mirasının büyük bir kısmını inkâr etme nankörlüğüdür. Hicretin daha ilk iki asrında yüzü aşkın mezhep vardı. Bunların sadece dördünü alıp ötekileri yok saymak nankörlük ve cehalettir. O yok sayılan mezhepler içinde bugün baş tacı edilen mezhepleri kuranların hocaları, eğiticileri vardır. Üstat mevkiindeki o insanlar ve ekolleri yok sayılınca sonrakiler nasıl anlam kazanacak?!

  • Mezheplerin yorumlarından seçmeler yapılamayacağını iddia etmek:

Mezheplerin her birinden bazı yorumları alıp yeni bir sentez yapma (telfîk-i mezâhib) eğilimi mezhebi dinleştirenler tarafından bir tür dinsizlik gibi gösterilmiştir. Bunun sebebi, mezhepleri din haline getirme illetidir. Allah’ın tek ve değişmez dini adına onlarca ekol doğarken sesi-sadası çıkmayanlar, bu ekollerin yorumları arasında tercihe kalkıldığında kıyameti koparmaktadırlar. Bilim adamlarının yorumlarından kitlenin yararlanmasına engel olmanın iyi bir yanı olamaz. Hiçbir mezhebin yorumu din değildir. O halde, halk, yorumlar arasından istediğini seçer, hayat şartlarına, yaşadığı zamana ve zemine göre bu seçtiklerini birleştirerek kendisi için bir dinsel yaşam şekli belirler. Buna hiç kimse engel olamaz.

Yoruma ve ve kişilere itibarımız yok deniyorsa o zaman halka, “Hiçbir mezhebe itibar etme, Kur’an’ı oku, ne anlıyorsan onu yaşa” densin! Bu söylenmiyor, halkın kendi ihtiyaçlarına göre seçim yapması da engelleniyor. Bunun adı, din içinde despotizm kurmaktır.

Bu despotizmi kuranlardan İslam ümmeti elbette ki davacı olacaktır. Ümmetin maruz bırakıldığı en büyük zulümler ve baskılar bu despotizmin ürünüdür. Kitleleri tevhit dininin patenti altında putperestlik yaşamaya iten bela da bu despotizmdir.

Sözün özü şudur: Her insan, Kur’an’ı okuyarak ondan anladığını yaşayabilir. En iyisini yapması gerekmiyor. Kendi aklıyla yürüyüp hata yapmak, onun-bunun kölesi haline gelerek isabetli olmaktan yeğdir. İnsana ve Kur’an müminine yakışa budur. Kitlelere, “Davar sürüsüne dönüşmeyin!” emrini veren Kur’an’dır. (bk. Bakara, 104) Kur’an’ı tebliğ eden Nebi bize mezhep bırakmamış, Kur’­ an’ı bırakmış ve ona yapışın demiştir.

Doğrudan Kur’an’a gitme yolunu seçmeyip zahmetsiz ve hazır yola girenlerse daha önce yapılmış yorumlardan kendi şartlarına uyanları seçebilirler. Bir meselede bir mezhepten, bir başka meselede bir başka mezhepten yararlanabilirler. Yorum yorumdur. Ya bunların tümüne karşı çıkılır, yahut da isteyenin istediğini seçmesine izin verilir.

Mezhep yorumlarının artık değişmeyeceğini, din hakkında son sözün bu yorumlar olduğunu, içtihat kapısının kapandığını iddia etmek: Mezhepleri din haline getiren zihniyetin işlediği en büyük suç budur. Bu suç, İslam toplumlarının asırlardır hayat ve can damarlarını tıkamış, düşünmeyi âdeta günah haline getirmiştir. Putlaştırılan mezhep imamları, din hakkında son sözü söyleyen yarı-ilah varlıklara dönüştürülerek Kur’an’ın yeni zamanlara ve mekânlara vereceği yeni reçetelerin vücut bulması imkân dışına çıkarılmıştır.

  • Mezhep yorumlarının artık değişmeyeceğini, din hakkında son sözün bu yorumlar olduğunu, içtihat kapısının kapandığını iddia etmek:

Mezhepleri din haline getiren zihniyetin işlediği en büyük suç budur. Bu suç, İslam toplumlarının asırlardır hayat ve can damarlarını tıkamış, düşünmeyi âdeta günah haline getirmiştir. Putlaştırılan mezhep imamları, din hakkında son sözü söyleyen yarı-ilah varlıklara dönüştürülerek Kur’an’ın yeni zamanlara ve mekânlara vereceği yeni reçetelerin vücut bulması imkân dışına çıkarılmıştır.

İçtihat kapısının kapandığını söylemek, İslam ümmetine, Firavunların, Ebu Cehillerin, emperyalistlerin, sömürgecilerin, işgalcilerin yapabilecekleri kötülüklerden daha beterini yapmaktır.

İçtihat yani bilimsel ve düşünsel faaliyet kapısı kapanmışsa, İslam, eski devirlerin kabile dinlerinden biri olarak devrini doldurmuş demektir. Bunun böyle olduğunu hiç kimse iddia edemez.

Düşünen insanları susturmak ve bastırmak için Allah’ın açık tutulmasını istediği bir kapıyı kapatmayı din sayanların yaptıkları nereden baksanız büyük bir cinayettir. Ümmet, bu cinayeti işleyenlerden, Allah’ın ve tarihin huzurunda elbette ki davacı olacaktır.

İslam Nasıl Yozlaştırıldı?- Yaşar Nuri Öztürk

--

--

Nobody
0 Followers

Her şey boş, bomboş, bomboş!” diyor Vaiz. The Quran, the whole Quran, and nothing but the Quran